
Bir Şarkı Dinlersin Hayatın Değişir
Haziran Gecesi. Karmaşık duyguların ruhta ve bedende egemen olduğu yıllarımda, ben de birçokları gibi fazlasıyla aşık olmuş hatta bu aşkın platonikliği ve imkansızlığı içinde belki de geleceğime nüksedecek hatalar yapmıştım. Doğru düzgün yememek, içmemek, toplumdan kendini tamamıyla soyutlamak, dünyada sadece o varmış gibi yapmak ve onla da onsuz da olamamak. Bir geçmiş zaman klişesi. Fakat böyle dönemlerde insan çok şey öğreniyor. Özellikle sanatsal anlamda algılarınız inanılmaz açılıyor, düzinelerce şiir yazar, her güzel resme dakikalarca bakar, en uzaklardaki ağlak şarkıyı duyar oluyorsunuz.
Dört yıl sürünerek yaşadığım hayatımın ilk aşkında “artık böyle olmayacak” diyerek şehri terk etmeye karar verdim bir haziran günü. Sıcak bir ege kasabası, gündüzleri sokaklar boş ama ben aşıklığın verdiği kendini mazlum yerine koyma hali ve bu halin ruha kattığı müthiş sefaletten doğma mutlulukla güneşin alnında sokakta yürüyorum. Bir şarkı çalıyor bizim kaset dükkanından. Sezen Abla, Geri Dön Geri Dön. Algım açık ya alıyorum hemen onu. O gece son gecem. Ona gideceğim ve “seni şöyle sevdim, böyle sevdim diyeceğim”. Avare avare gündüz sokak sürünmesinin ardından gecenin ilk karanlığında onunla buluştum. “Böyleyken böyle, şöyleyken şöyle, böyle kendimi mahvettim, şuradaki saçmalığım bundandı….” Bunların hiçbirini diyemedim. Saçma sapan konuştuk. Yazdığım şiirleri okuyup, “bunları kimin için yazdıysan ne şanslıymış” dedi. Hoşçakallaştık. Sabaha karşı 3.00 yine sokağa attım kendimi. Sabah dokuzda İstanbul’a otobüs var. Barlar sokağı sakin ve ıssız. Haydaa o da ne? Boş, kimsesiz, yalnızca disko topunun üstlerine vurduğu ışıklardan masaların ve sandalyelerin sarhoş olduğu bir mekanda, Sezen Abla’nın geri dön geri dön geri dön… Girdim tabi içeri. Rica ettim 10 kez üst üste çaldılar. Otobüs kaçtı, zaman zaten kaçmıştı. O geceden bir Sezen Aksu Geri Dön kaldı bende, bir de asla öyle aşık olamayacağım.